Büyükler ligimizin doğal şampiyonluk adayları. Dolayısıyla Trabzonspor’un uzun maratonu şampiyonlukla bitirmesinin ardından Beşiktaş ve Fenerbahçe açısından sezon başı hedeflerinin ıskalandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Böylesi sezonlarda derbi galibiyetleri, taraftarı mutlu etme yolunda öncelikli hedeflerden biri halini alıyor. Beşiktaş taraftarı bu duyguyu maç başında fazlasıyla hissettirdi. Fazlasıyla diyorum çünkü kadrosunda Ersin, Rıdvan, Emirhan ve Serdar gibi dört genç oyuncusuyla derbiye başlayan Beşiktaş’ta, oyuncu grubunun tribünlerin yarattığı kaotik ortamdan menfi yönde etkilenmesi de mümkündü. Baktığımızda 6.dakikada Fenerbahçe’nin korner sonrası bulduğu golde bariz bir yerleşim yanlışı görüyoruz. Valerien Ismael gibi her pozisyonu basket koçu gibi çalışan bir hocanın böyle bir yerleşim kurgulamayacağı açık olduğundan, Beşiktaş’ın yediği gol basit şekilde bir konsantrasyon kaybına işaret ediyordu. Keza, Batshuayi’nin kaçırdığı penaltı ile ilgili de düşünsel doneler sıralanabilir ama Belçikalının topu stat dışına göndermesi de doksana takması da normal karşılanıyor artık.
İsmail Kartal’ın deplasmana gelirken, “ben kendi topumu oynarım” görüşünü benimsediği hem mevcutlardan çıkardığı onbir, hem de oyun anlayışından açıkça anlaşılıyordu. Buna karşın İsmaillerden Beşiktaşlı olanı, son maçta meylettiği 3-4-1-2 yerleşimine bu maçta da sarıldı. Tribünlerin ateşlemesiyle alev alan maçta ağırlıklı olarak Beşiktaş tarafı olmak üzere kimsenin koşmama, topa kafa/ayak uzatmama gibi bir lüksü kalmadı. Bu da fizik açıdan iyi bir takım ile sahaya çıkan siyah-beyazlıları avantajlı bir konuma soktu. Serdar, Welinton, Josef, Kenan, Larin, Batshuayi gibi 1.85-1.90 aralığında altı oyuncu ile sahaya yayılan Beşiktaş, bu ‘size’ üstünlüğünü maçın büyük bölümünde rakibine hissettirdi. Buna mukabil Fenerbahçe takımının daha çok “topu dolaştıran” özelliklerdeki oyuncularıyla sahada olduğunu söylemek mümkün ki, şiddetli Beşiktaş presi karşısında başarılı olamadılar.
Maçın dengelenmesi iki tarafın yaptığı değişikliklerle birlikte gerçekleşti. 65 sonrası Valerien Ismael’in kontraya yatkın bir onbire döndüğünü gördük. Güven ve Nkoudou’nun ileri uca yerleşip arkalarına Can Bozdoğan’ın geçmesiyle deyim yerindeyse pusuya yatan bir Beşiktaş vardı. İsmail Kartal ise tempoya tempo ile karşılık verebilecek Osayi, Valencia gibi isimleri sahaya sürdü. Bu noktada Beşiktaş’ın zorunlu değişiklikleri adale sakatlığı nedeniyle yapması önemli bir gösterge. Derbide Beşiktaş ikili mücadelelerin %55’ini kazanırken, kat edilen mesafe konusunda da rakibine 106(km) – 102(km) üstünlük kurdu. Sezonun büyük kısmında kondisyon yetersizliği tartışılan bir takım için Valerien Ismael’in kısa zamanda önemli dokunuşlar yaptığını söylemeden geçmeyelim. Fransız teknik adamın sıkıntısı böyle başa baş oynamaya istekli rakipler karşısında değil kapanıp alan daraltan ekipler karşısında gibi görünüyor. Hazır bulduğu kadroyla bu sıkıntıyı ne kadar aşabilir, tartışılır. Valerien Ismael’i bu bakımdan ancak kendi kurduğu takımla değerlendirebiliriz ki, bugünden verdiği olumlu bazı sinyaller olduğu açık. Fenerbahçe için ise “İsmail Kartal’ın taşların yerleriyle fazla oynamadan meydana getirdiği bu takımın meyvelerini topladı” diyebiliriz. Neticede “çalışıyorsa dokunma” da hayata dair bir mottodur. Geniş ve nitelikli bir kadroya sahip Fenerbahçe, önümüzdeki sezon sil baştan yolunu seçmeyip az ama öz takviye yaparsa, teknik adam tercihine de bağlı olarak şampiyonluğun önemli adaylarından biri olacaktır.
Derbide üzülen çıkmadı ama ben maçı futbol terazisine koyup, pozisyon zenginliğini dikkate aldığımda rahatlıkla “Fenerbahçe bir puan kazandı, Beşiktaş 2 puan kaybetti” diyebilirim.