BeIN Sports spikeri Özkan Öztürk, Diyagonal E-Dergi 24.sayısında Zeliha Karaağaçlı’ya özel açıklamalarda bulundu.
Zeliha Karaağaçlı: Merhabalar, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bu serüvene nasıl başladığınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?
KAZIYA KAZIYA ZİRVEYE…
Özkan Öztürk: Futbol benim her şeyimdi. 7/24 futbol maçı izler ve oynardım. Futbol oynarken de bir yandan maçı anlatırdım. Keza ilerleyen dönemlerde konsol oyunları hayatımıza girdiğinde, bir yandan oyun oynar diğer yandan da maçları anlatırdım. En büyük hayalim futbolcu ya da maç spikeri olmaktı. Futbolcu olamadım bari futbolcu olmuş kişileri anlatayım dedim. Açıkçası şans da yanımdaydı. Ben çok girişken bir çocuk değildim. Biraz içime kapanıktım. Bundan dolayı da babam radyo-tv değil de daha çok devlet dairesinde çalışabileceğim bir bölümde okumamı istemişti. Bundan dolayı tercihte ilk sıraya kamu yönetimi tarzı bir bölüm yazmıştım. İkinci sırada radyo-tv programcılığı vardı. Ve benim istediğim oldu. Radyo-TV programcılığı çıktı. Okula başladım ve üzerinden 5-6 ay gibi bir süre geçmişti. Bir gün sınav sonrası hocalarımızdan biri, Best FM’de yeni bir haber müdürü işe başladı, stajyer arıyormuş istersen seni oraya göndereyim dedi. Ben de haber değil spor istediğimi söylemiştim. Sen git bir yerden bir şekilde başla sonrasında duruma bakarsın demişti sağ olsun. Dediği gibi de oldu. 9 Şubat 2005’te başladım ve oldukça keyifliydi. Her gün sokak röportajlarına çıkıyor, sonra da gelip montajını yapıp akşamki ana habere hazırlıyordum. Her gün bir konu bulup mutlaka o konuyla ilgili röportajlar gerçekleştiriyordum. Bana inanılmaz katkısı oldu o sokak röportajlarının. Bu süre zarfında bir yandan okula gidiyorum bir yandan da diksiyon çalışması yapıyordum. Best FM ana haber spikeri Aynur Altunkaş idi. Çok kaliteli bir insandı ve işinde uzmandı. Hemen hemen her gün kendisiyle diksiyon çalışırdım. Okulda da hocam Faik Uyanık’tı. NTV’de spikerdi ve ondan da çok şey öğrendim.
HER GÜN AMA HER GÜN BÜYÜK ÖZVERİYLE ÇALIŞTIM
Tabii ben spora geçmek istiyordum. Best FM’de sporun başında Ali Ferahbot vardı ve sık sık bu konuyu konuşuyorduk. Bana çok büyük iyiliği oldu. Ses tonumun ve diksiyonumun maç anlatımı için uygun olduğunu söylüyordu ve beni haberden spora geçiren kişiydi. Sonrasında da her gün ama her gün büyük bir özveriyle çalıştım. Maç spikerliğinin yanında futbol camiasından önemli kişilerle özel röportajlar gerçekleştirdim. Radyoda kendi programım vardı ve burada yaptığım röportajları yayınlıyordum hatta bazen de stüdyoya konuk getiriyordum. Artık piyasada bilinmeye başlamıştım ve 8.5 sene radyoda çalıştıktan sonra da eski adıyla Lig TV şimdiki adıyla beIN SPORT’a geçtim. 2014’ten bu yana da buradayım.
Zeliha Karaağaçlı: Maç gününde ne gibi hazırlıklar yapıyorsunuz? Bir maç günü sizin için nasıl geçiyor?
BEN O MAÇI YAŞARIM
Özkan Öztürk: Benim için maç, maçı anlatacağım gün başlamıyor. Maç listesi geldiği andan itibaren ben o maçı yaşarım. Kafamda hep o maçı düşünür ve içten içe anlatırım. Maç gününe kadar o maça dair ne görürsem hafızaya alırım. Maç günü de uykusuz kalmamaya gayret ederim. İyi bir uyku, dinlenmiş bir vücut ve zihin çok önemli. Bütün hafta zaten maç notlarımı hazırlamışımdır ve o gün çok yorulmamaya özen gösteririm. Şehir dışındaysam kolay kolay otelden çıkmam. İstanbul’daysam eşimle, oğlumla genellikle evde vakit geçiririm. Maçtan 3 saat önce son yemeğimi yer ve 2 saat önce de stadyumda olur maçın havasına girerim. Maça kadar az konuşur, çok düşünürüm. Maç günleri genellikle durgunumdur ta ki maç başlayıncaya kadar. Maç anlatırken kendimden geçiyorum. Hatta maç bittikten sonra sanki sahada ben oynamışım gibi ben de bitiyorum.
Zeliha Karaağaçlı: İlk maç anlatım deneyiminiz nasıldı? O an neler hissettiniz?
Özkan Öztürk: İlk maçımı radyoda 17 Eylül 2006’da anlattım. Sevgili Bülent Ülgen ile çift spikerdik. Sivasspor- Fenerbahçe maçıydı. Çok heyecanlıydım ama dakikalar ilerledikçe rahatlamıştım. Çift spiker olması da benim için avantajdı.
Zeliha Karaağaçlı: Spiker olmasaydınız mesleki yaşantınızda ne olmak isterdiniz?
Özkan Öztürk: Röportajın başında da söylemiştim. Futbolcu olmayı çok istemiştim ama bu gerçekleşmedi. Şu an bir diğer hayalimi yaşıyorum çok şükür. Kendimi başka bir meslek içinde düşünemiyorum.
Zeliha Karaağaçlı: Unutamadığınız bir maç anlatımınız oldu mu? Olduysa ne zaman ve hangi maçtı?
Özkan Öztürk: Unutamadığım birden fazla maç var. Küçükken Avrupa Liglerinden maçlar izlerken hep şöyle derdim içimden. Acaba bu stadyumlara gidebilecek miyim? Oralarda maç izleyip, anlatabilecek miyim? Bunların hayaliyle yaşıyordum. 23 Aralık 2017 hayatım boyunca unutamayacağım bir tarih. O tarihte Santiago Bernabeu’da El Clasico anlattım. Barcelona, deplasmanda Real Madrid’i 3-0 yenmişti ve ben de oradaydım. Stadyumdan maçı tüm Türkiye’ye anlatmıştım beIN Sports ekranlarında. Bir tarafta Ronaldo diğer tarafta Messi. Çok büyük heyecan ve deneyimdi. Sonrasında 29 Mayıs 2021. Şampiyonlar Ligi Finali’ni anlatacağım söylendi ve günlerce heyecandan yerimde duramadım. Uykumda bile maçı düşünüyordum. Porto’da Dragao’da iki İngiliz Chelsea ile Manchester City karşı karşıya geldi ve ben de orada o büyük heyecanı yaşadım. 21 Kasım 2021’de süper derbide mikrofondaydım. 52 bin taraftar, olağanüstü bir atmosfer. Galatasaray-Fenerbahçe derbisi nefes kesmişti ve benim de kariyerimde tek başıma anlattığım ilk derbiydi. 12 Aralık 2019’daki Monchendladbach-Başakşehir maçını da söyleyebilirim. Avrupa Ligi’nde gruptaki son maçtı. Başakşehir’in gruptan çıkabilmesi için o deplasmanda kazanması gerekiyordu. O maç öncesi Monchengladbach, Bundesliga lideriydi. 90. dakikada gelen Crivelli golüyle kendimden geçmiştim. Hem golü anlatıyor hem de masayı yumrukluyordum. Almanlar sinirli bir şekilde bana bakıyordu. Başakşehir o maçı 2-1 kazanmış ve gruptan lider çıkmıştı. O atmosferi yaşamak da oldukça keyifliydi.
Zeliha Karaağaçlı: Zaman zaman sosyal medyada, Fenerbahçe maçlarını sunacağınızı duyurduğunuzda sarı lacivertli taraftarların ayrı bir sevinci ve totemi oluyor. Maçtan galip gelecek havası yaratılıyor. Buradan yola çıkarak sevgilerini kazandığınızı söyleyebiliriz. Yorumlara denk geldiğinizde, sizin bu konu hakkındaki bakış açınız nasıl oluyor?
Özkan Öztürk: Evet zaman zaman böyle şeyler oluyor. Bir dönem Trabzonspor taraftarı ciddi bir şekilde beni totem yapmıştı. Yine bir dönem de ne zaman Galatasaray maçı anlatsam Galatasaray kazanıyordu ve yine totem olarak görülüyordum. Futbol bir eğlence ve bence bu totem olayları da bu eğlencenin bir parçası. Bu dönemde de Fenerbahçe taraftarının büyük bir sevgisi oldu. Onlara minnettarım. Kimi totem olarak görüyor kimi de anlatım tarzımı beğendiği için benim anlatmamı istiyor. Takım ayırt etmeksizin, maçları kendimi kaptırarak, içten ve coşkulu bir şekilde anlatıyorum. Aynı zamanda bilgi ve betimlemelerle farklı bir tat da katmaya çalışıyorum. Bu da bence izleyiciye geçiyor. Çok güzel geri dönüşler alıyorum. Düşünün sadece işimi yapıyorum ve karşılığında inanılmaz bir sevgi ile karşılaşıyorum. Kendimi değerli hissediyorum. Mesleğe başlarken amacım tüm takım taraftarlarının sevgisini, saygısını kazanmaktı. Bu ilgi, alaka için herkese çok teşekkür ediyorum.
Zeliha Karaağaçlı: En çok merak edilenlerden biri her takımdaki sporcuları nasıl tanıdığınız. Gerçekten tanımak bir hayli zor oluyor mu, nasıl tanıyorsunuz?
Özkan Öztürk: Anlata anlata bütün sporcular ailemizden biri oluyor adeta. Bazen ilk kez anlattığımız isimler de oluyor elbet. Her maça, her oyuncuya saatlerce çalışıyoruz. O kadar uzaktan nasıl tanıyorsunuz sorusuyla çok sık karşılaşıyorum. Tam konsantrasyon ve dikkatle anlatıyoruz maçları. Herkesin tarzı farklıdır. Örneğin ben istiklal marşı okunurken bile oyuncuları gözlemlerim. Ne renk ayakkabı giymiş, ya da kolunda bir bandaj var mı vb. Maç içerisinde koşu stili, saç şekli veya rengi, kolundaki bir bant ya da sargı, ayakkabı rengi oyuncuyu tanımamda yardımcı oluyor.. Maçı anlatırken bunları da analiz edip işimi kolaylaştırmaya çalışıyorum. Zaten maç sonrası inanılmaz bir zihinsel yorgunluk oluyor.
Zeliha Karaağaçlı: Maç anlatımı esnasında, ‘gol olduğunda’ nasıl bir reaksiyon göstererek onu izleyiciye hissettiriyorsunuz?
BİR MAÇI ROBOT GİBİ, KENDİNİZİ KASARAK, DUYGUSUZ ANLATAMAZSINIZ
Özkan Öztürk: Aksiyon ve stres beni diri tutuyor. Tempolu maçları çok seviyorum. Benim stilime çok uygun oluyor bu tür maçlar. Gol pozisyonlarında kendimden geçtiğim için gollerde de o anı yoğun bir şekilde yaşayıp, yaşatmaya çalışıyorum. Maç sırasında içimde hep büyük bir ateş oluyor. Anlatırken yerimde duramam. Bu heyecanın da samimi bir şekilde karşı tarafa geçtiğini düşünüyorum. Bir maçı robot gibi anlatamazsınız. Bir maçı duygusuz anlatamazsınız. Bir maçı kendinizi kasarak anlatamazsınız. Bu şekilde ilerleme, iz bırakma şansınız yok. Bir maçın en önemli anı genellikle gol ve gollerdir. Sanatçının sanatı orada belli olur. İçten, samimi bir şekilde aynı zamanda coşkuyla golü kendim atıyormuşum gibi anlatmaya gayret gösteriyorum. Elbette ikilemeler, betimlemeler, kafiyeli cümleler olmazsa olmazım. Hatta bazen metafor yaptığım bile oluyor. Bu şekilde golleri izleyiciye hissettirmeye çalışıyorum.
Zeliha Karaağaçlı: Süper Lig’de özellikle beğendiğiniz bir stadyum var mı, varsa hangisi?
Özkan Öztürk: Süper Lig takımlarından konuşacak olursak Aytemiz Alanyaspor’un stadyumu çok sevimli. Alanya şehri gibi sıcak bir havası var. Anlatım yeri de harika. Atmosfer olarak da dört büyükler dışında kesinlikle Adana Stadyumu ve Adana Demirspor maçları.
Zeliha Karaağaçlı: Özkan Öztürk dediğimizde akıllara maç spikeri olarak geliyorsunuz. Futbolun dışında neler yapıyorsunuz?
Özkan Öztürk: Futbolun dışında genellikle ailemle beraberim ve bundan büyük keyif alıyorum. Eşimle, oğlumla yemeğe çıkmak, oğlumla oyunlar oynamak en çok yaptığım şeyler. Farklı platformlardan farklı farklı yabancı diziler izlemek en büyük keyfimiz. Evde olduğum akşamlar bir şeyler atıştırıp dizi izlemek güzel bir aktivite benim için. Onun dışında da farklı yerler görmek eşimle birlikte en büyük hobimiz. Dünyada çok sayıda yeri gezdik, dolaştık. İyi ki de yapmışız.
Zeliha Karaağaçlı: Herkesin mesleğinde hayalleri veya hedefleri vardır. Sizin var mı, varsa öğrenebilir miyiz?
Özkan Öztürk: Hayaller bitmez. El Clasico anlattım, derbi anlattım, Avrupa Ligi Finali, Şampiyonlar Ligi Finali anlattım. Avrupa Şampiyonası’nda ve Dünya Kupası’nda maçlar anlatmak da nasip olur inşallah.
Zeliha Karaağaçlı: Süper Lig haricinde diğer liglerin anlatımını da üstlendiğinizi biliyoruz. Anlatırken arada herhangi bir fark olduğunu hissediyor musunuz? Sizce ne gibi farklılıklar var?
Özkan Öztürk: Her ligin ayrı özellikleri var elbette. Bizim ligimizde mücadelenin ön plana çıktığını görüyoruz. Bundesliga’da farklı oyun sistemlerini rahatlıkla görebiliyoruz. Bu anlamda Avrupa futboluna yön veriyorlar diyebiliriz. Fransa’da takımlar fizik gücüyle fark yaratmaya çalışıyor. PSG’yi bunun dışında tutuyorum. Çok büyük yıldızlara sahipler ve oyunları Fransa Ligi oyunu değil. Premier Lig başka seviye. Her ligin en iyi yönleri, en iyi özellikleri bu ligde toplanmış dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız.
Zeliha Karaağaçlı: Spikerliğe başladığınız andan itibaren keşke anlatabilseydim dediğiniz bir organizasyon var mı?
Özkan Öztürk: 2008 Avrupa Şampiyonası’nı anlatmak isterdim. İki farklı ülkenin ev sahipliği yaptığı harika bir organizasyondu ve biz de Türkiye olarak tarihi bir turnuva geçirmiştik. O organizasyonda maç anlatmak isterdim.
Zeliha Karaağaçlı: Yakın zamanlarda spora artan ilgi ile birlikte, spiker olmak isteyen birçok aday bulunuyor. Son olarak bu işi yapmak isteyenlere ne gibi tavsiyeler verirsiniz?
Özkan Öztürk: Spiker olmak isteyenlere tavsiyem, kesinlikle sabırlı olmaları ve çok çalışmaları gerekiyor. Uzunca bir süre maddi beklenti içine girmemeleri lazım. Radyo-TV okumalarına gerek olduğunu düşünmüyorum. Farklı bir bölümde okuyup farklı bir meslek sahibi olabilirler. Eğer bir ışık görüyorlarsa, futbola, spora aşıklarsa bu yoldan da sonrasında gidebilirler. İyi bir ses tonu, iyi bir diksiyon, genel kültür olmazsa olmaz. Çok isteyip, çok çalışırlarsa şans da yanlarında gelecektir. Sadece doğru zamanda doğru hamlelere ihtiyaç duyacaklar. Sonuçta başarının sırlarından biri, fırsat geldiğinde o şansı en iyi şekilde kullanmak.