BU SÖYLEMLERLE BÜTÜN LİGİ ŞAİBE ALTINDA BIRAKIYORSUNUZ
D.A.B: Şöyle bir şey daha söyledi ‘‘Kendi hür iradesiyle davranamayan hakemler vardı o yüzden bir gün bile daha bekleyemezdik.’’ dedi. Eğer böyle bir açıklama yapıyorsanız üstüne Trabzonspor’un arayı açmasının da kararınızda direkt değil de dolaylı yoldan bir etkisi var gibi bir söyleme geliyorsanız o zaman bütün camiayı, bütün ligi şaibe altında bırakıyorsunuz. Bütün ligi, oynanan maçları şaibe altında bırakıyorsunuz. Herkes şöyle bir kanıda: ‘‘Trabzonspor çok iyi futbol oynuyor.’’ Evet, iyi futbol oynuyor. ‘‘Trabzonspor hak ederek arayı açtı.’’ Evet, açmış olabilir ama sen şaibe altında bıraktığın ligde Trabzonspor’u ayrı tutamazsın. Trabzonspor da o ligin bir takımı. Senin bu şaibe altında gösterdiğin hakemler, Trabzonspor’un maçını da yönettiler. Şimdi küme düşme potasındakiler itiraz ediyorlar, şaibe altındaki hakemler ise Trabzonspor’u ayrı tutalım ama diyorlar. Niye? Trabzonspor da bu ligin bir takımı değil mi? Söylenenden, Ferhat Gündoğdu’nun yapmış olduğu açıklamalardan gidiyorum. Kulüplerin de ona nazaran yapmış olduğu itirazlardan bahsediyorum. Şimdi eğer böyle bir durum varsa ‘‘Şampiyonluk tescil edilsin düşme tescil edilmesin’’ diye bir düşünce söz konusu olmamalı. Tescil edilmeyecekse lig tescil edilmez. Bu tartışmalara sebebiyet veren tek kişi de o açıklamayı yapan Sayın Ferhat Gündoğdu’dur. Ve bu Merkez Hakem Kurulu başkanı ve yönetim kurulu üyeleri hakkında bizim UEFA’dan eski hakem kurulu üyesi olan ve parayla tutarak hakemlerimize eğitim vermesi için getirdiğimiz Jaap Uilenberg dedi ki ‘‘Adil ve tarafsız değiller. Ben bu Merkez Hakem Kurulu ile daha fazla çalışamam.’’ Şimdi hakemler mi adil ve tarafsız? Hakemleri liste dışında bırakan Merkez Hakem Kurulu mu adil ve tarafsız? Ya da onların daha üstünde görev almış; bu kişiyi parayla tutup getirmemize rağmen, ona güveniyoruz. Ki eğitim versin, diye getiriyoruz. Onun söylemleri mi adil ve tarafsız? Hangisine inanacağız?
H.K: Bu işin erbabı sensin, ben anlamam. Ben sadece soruyu sorarım. (gülerek) Şimdi sen bu isimlerden bahsetmişken bir soru aklıma geldi. Uilenberg’den bahsettin, ben de Uilenberg ile ilgili bir şey soracaktım ama senelerden beri benim aklımı kurcalayan bir şey var. Uilenberg çok üst düzey bir hakem. 12 sene evvel Türkiye’ye geldi bu beyefendi. Baya da güzel para ödendi. Ve dendi ki, yanılıyorsam lütfen düzelt beni, ‘‘Arkadaşım gel, şu arkadaşları eğit. Bu arkadaşların iyi hakem olmalarını sağla.’’ 12 sene. 12 senede Deniz, bir çocuk futbolcu olur. 12 senede Osmanlı padişahları koskoca imparatorluğu yönetecek eğitimi alıyor. 12 senede, bir insan çok iyi çalışsa binlerce dil öğrenebilir. 12 senede, bir şehir kurulur. 12 seneden beri aynı kişi, her sene eğitim verip; her sene bu hakemler bu hataları yapıyorsa burada bir yanlışlık yok mu? Bir Allah’ın kulu da şunu demedi mi ‘‘Sayın Uilenberg, Allah aşkına 12 seneden beri siz eğitim veriyorsunuz. Bir yerde bir yanlışlık mı var acaba, yanlış mı eğitim veriyorsunuz?’’
UILENBERG HAKKINDA FLAŞ İTİRAF
D.A.B: Uilenberg ile ilgili eleştirdiğim noktalardan bir tanesi şu mesela; sağduyu diye bir şey getirdi Türkiye’ye. Kamuoyunun takdiri ne olursa, ona göre karar alma durumu. Kamuoyunun beklentisi aslında. Gri olan bir pozisyon için kamuoyu ne bekliyorsa ona göre hareket etme düşüncesi, aslında çok tehlikeli bir düşünce. Benim de karşı çıktığım noktalardan bir tanesi. Eğitimlerde şunu yapıyordu: Pozisyonu izletiyordu, ‘‘Bu pozisyon için ne düşünüyorsunuz?’’ Sarı kart diyenler örneğin 50 kişiden 35 kişi sarı kart diye el kaldırdı. Kırmızı kart diyenler 15 kişi el kaldırdı. Hakemlerin çoğunluğu böyle düşünüyorsa, demek ki kamuoyu da bunu sarı kart olarak düşünüyordur. Önce bu soruyu sorup ‘‘Bizce bu pozisyon sarı karttır.’’ diye yorum yapıyordu mesela. Hiçbir zaman çoğunluğun farklı düşüncesinde yorum yapmadı. Asıl sıkıntı da bu. O yüzden hakemler hep kamuoyuna göre hareket etti Türkiye’de. 12 senede değişmeyen bir şey yok diyorsun ama şöyle bir şey söylemek lazım bize: 12 senede hakemliğiniz Avrupa’da çok ileri gitti. 12 senede biz, şimdiye kadar tarihte olmayan şekilde 2 tane elit kategori hakemi aynı klasmanda yerleştirdik. 2 tane 1.lig kategori hakemimiz oldu. Şampiyonlar Ligi’nde, aynı anda maç yöneten 2 tane hakemimiz oldu. Avrupa Ligi’nde, Şampiyonlar Ligi’nde final yöneten hakemlerimiz oldu. Avrupa Şampiyonası’na 3 kez giden hakemimiz oldu. Yine Cüneyt Çakır’a dönüyor iş. Dünya Kupası’na 2 kez giden hakemimiz oldu. 12 senedeki fark bu. Aslında belki de Uilenberg bize hep Avrupa mantığıyla eğitim vermeye çalıştı ve Avrupa’daki futbolcuların oynayacağı tarzda eğitimler vermeye çalıştı. Ama belki bizim kültürümüz, bizim karakterimiz bunu kabul etmedi dolayısıyla hakemler Avrupa’daki mantıkla Türkiye’de maç yönetmeye çalışınca işler değişti. Çünkü bizim futbolumuz bunu kaldırmıyor, bizim kültürümüz bunu kabul etmiyor. Biz, Türkiye’deki tarzda oynanan liglerden bir eğitimci getirsek, neresi bizim tarzda oynuyor?, İtalya mesela. Eğer İtalya’dan, ki geldi, Rosetti geldi ama çok kalamadı farklı bir göreve geldiği için. UEFA hakem şefi olduğu için. Rosetti belki bu işi biraz değiştirebilirdi ama çok kalmadığı için çok fazla değişiklik olmadı. Ya da bize yakın sert liglerden bahsedelim; İtalya dışında Yunanistan, Portekiz var diyebiliriz. Oralardan belki hakem eğitimcisi getirseydik, en azından bizim lige yakın olduğu için o tarzda bir eğitim verebilecekti. Bunu yanlış anlamasınlar, kural ligden lige farklılık göstermez. Kural aynı ama futbol kültürünün ligden lige değişiklik gösterdiğini biz biliyoruz. Ona göre en azından bakış açısını düzenleyebiliyor eğitimci. Uilenberg’in belki eğitim tarzı bu şekilde bize uymadı.
Yazı Sona Erdi!
Yüklenemedi, lütfen tekrar deneyiniz.