Diyagonal Dergi yazarı Cem Arber yazdı…
7 Haziran 1989’da Amsterdam’dan kalkan Surinam Hava Yollarına ait 764 sefer sayılı uçak, Paramaribo yakınlarında düştü. Futbol dünyasında çok bilinmeyen, bilinse de dikkate alınmayan bu kazada ölen 176 kişi arasında Surinam asıllı 15 Hollandalı futbolcu da vardı. Bu ayki köşemizde kaza sonrası hayatta kalan az kişiden biri olan Edu Nandlal’ın ağzından bu hüzünlü hikayeyi okuyacağız.
7 Haziran 1989 Çarşamba günü erken saatlerde uçak alçalmaya başladığında, çoğu kişi hâlâ uyuyordu. Ancak bu Nandlal’ın, 1980’deki askeri darbe sonrası Hollanda’ya göç etmesinden beri Surinam’a ilk dönüşüydü. Uçak yaklaşırken evini görmek istiyordu. Nandlal pencereden dışarı baktı ve ormandaki evlerin ışıklarını seçebildi. Daha sonra uçağa bir şeyin çarptığını hissetti. Ardından bir çarpışma daha. “Kahretsin,” diye düşündü, “Buraya kadarmış.”
“Colorful XI”, Amsterdam’da yaşayan Surinam asıllı sosyal hizmet uzmanı Sonny Hasnoe’ye ait bir sosyal sorumluluk projesiydi. Hasnoe sık sık, birçok göçmenin yaşadığı şehrin en yoksul bölgelerinde çalışıyordu. Hasnoe, futbolun bu bölgelerdeki çocuklar üzerinde pozitif etkileri olduğunu fark etti. Futbol oynayan çocukların davranışları genel olarak daha iyiydi ve Hollanda toplumuna entegre olma oranları çok daha yüksekti. Bu nedenle; bazı gösteri maçları yapacak göçmen oyunculardan oluşan bir takımı bir araya getirerek para toplamaya ve Surinam asıllıların ülkedeki durumu ve profili hakkında farkındalık yaratmaya karar verdi. Etkinliklerin ilki 1986’daydı; maçlardan birkaçı Hollanda’da, Enschede ve Hengelo’da çok da fazla ses getirmeden oynandı ama bu sadece başlangıçtı. Bu maçlar zamanla yemeklerin ve Surinam müziğinin eşlik ettiği bir festival havasına büründü. Regi Blinker ve Ken Monkou gibi oyuncular, ‘Kleurrijk Elftal’ olarak bilinen Colorful XI’de boy gösterdiler.
1989’da proje bir adım ileri götürüldü ve etkinlikleri Surinam’a taşımak için planlar yapıldı. Colorful IX, Surinam’ın başkenti Paramaribo’da diğer üç takımla birlikte bir mini turnuvaya katılacaktı. Hollanda futbolunun en büyük isimlerinden bazılarının etkinliğe katılması umut ediliyordu. 1988’de Avrupa Şampiyonu olan kadroda Surinam kökenli çok sayıda oyuncu yer alıyordu: Aron Winter, Gerald Vanenburg, Frank Rijkaard ve tabii ki Ruud Gullit. Eğer bu Hollandalı kahramanlardan bazıları bu yolculuğa çıkabilirse, proje büyüyecek ve dünyada ses getirecekti. Tahmin edilebileceği üzere kulüpler yıldız oyuncularını göndermeye pek istekli olmadılar. Gullit ve Rijkaard, uzun bir sezonun sonunda yıldızlarının ‘gereksiz’ bir deniz aşırı yolculuğa çıkmasından memnun olmayan Milan yönetiminin engeline takıldılar. Benzer şekilde, o yılın başlarında uluslararası ilk maçına çıkan Henk Fraser, Ajax’ın seyahat izni vermemesi nedeniyle organizasyonda yer alamadı. Aron Winter, Bryan Roy, forvet Henny Meijer ve kaleci Stanley Menzo kulüplerinden izin koparamayan futbolcular arasındaydı. Menzo ve Meijer bu talimatları görmezden geldi ve 5 Haziran’da takımdan ayrı şekilde Surinam’a uçtu. Görünüşte tatile gidiyorlardı ama yine de oynamak niyetindeydiler. 6 Haziran’da ekibin geri kalanı Schipol havaalanında toplandı. 17 oyuncu ve teknik direktör Nick Stienstra arasındaki atmosfer kutlama niteliğindeydi. Yıldızlar orada olmayabilirdi ama çok fazla yetenek vardı: Andy Scharmin, Steve van Dorpel, Andro Knel bu isimler arasında sayılabilir. Nandlal, kendi itirafına göre dünyadaki en yetenekli oyuncu değildi ama Eredivisie’de bilinen bir futbolcuydu. Olayı anlatırken, “Ayrıldığımdan beri Surinam’a ilk kez dönüyordum” diyor.
“Bütün arkadaşlarım uyuyacaklarını söylüyordu ama ben uyanık kalmak ve inişi görmek istedim.”
Nandlal, “Ayrıldığımızda her şey yolundaydı” diyor. “Uçakta müzik çalan Draver Boys adında bir grup vardı. Deniz üzerindeki tüm uçuş mükemmeldi.” Futbolcular iskambil oynadı, Draver Boys şarkı söyledi ve tüm bunlar boyunca uyuyabilen herkes biraz dinlendi. Paramaribo’nun yaklaşık 45 km güneyindeki Zanderij havaalanına yaklaştıklarında Nandlal dışarı baktı. “Ormandaki küçük evlerin ışıklarını görebiliyordum” diyor. “Karanlıktı, yani görebildiğim tek şey buydu.”
İnişten yaklaşık 20 dakika önce uçuş ekibi, sis nedeniyle görüş mesafesinin 900 metre civarında olduğunu söyleyen bir hava durumu raporu aldı. Görünüşe göre bu onları şaşırttı çünkü daha önce görüş mesafesi yaklaşık 6 km olarak değerlendirilmişti. Kaptan Will Rogers, uçuş prosedürlerini çiğneyecek bir karar alarak uçakların kötü hava koşullarında iniş yapmasına yardımcı olmak için tasarlanmış aletli iniş sistemini (ILS) kullanmaya karar verdi. Oysa havaalanında ILS sistemi, güncel olmadığından o an için kullanımı yasaktı. ILS’ye bağlanmaya yönelik ilk iki girişim başarısız oldu. Üçüncü kez deneyip sonunda bağlantı kurmayı başardılar ama ILS tarafından sağlanan bilgiler güvenilir değildi ve yanlış yaklaşma açısı veriyordu. Ancak yardımcı pilot Tobias, pisti görebildiğini ve görebildiklerinin aşağı yukarı ILS bilgileriyle uyumlu olduğunu söyledi. Pilotlar ölümcül bir hata yaptıklarını 150 feet’e kadar alçaldıklarında anladılar. Uçak o kadar alçaktan geliyordu ki, kanatlardan biri sis ve bulut nedeniyle uçaktan görülmeyen bir ağacın tepesine çarptı. Nandlal, “Aşağı iniyorduk, sonra uçağa bir şeyin çarptığını hissettim” diyor. “Düşündüm: ‘Kahretsin. Bir şeyler oluyor.’ Herkes uyanmaya başladı.” Daha sonra diğer kanat başka bir ağaca çarptı ve uçak takla atarak yere baş aşağı düştü. Douglas DC-8’deki 187 kişinin çoğu (178 yolcu, dokuz mürettebat) çarpma sonucu hayatını kaybetti. FC Haarlem’in defans oyuncusu Ortwin Linger, üç gün hayatta kaldı ancak daha sonra hastanede yaşama veda etti. Toplamda yalnızca 11 kişi (neredeyse tamamı uçaktan fırladıkları için) ve 1 köpek hayatta kaldı. Kaçınılmaz olarak köpeğe daha sonra ‘Şanslı’ adı verildi. 18 Colorful IX katılımcısından 15’i hayatını kaybetti.
Nandlal, uçuşta olmaması gereken bir adama uçuş sırasında gösterdiği nezaket sayesinde hayatta kalmıştı. Jerry Haatrecht, kariyerine Ajax’ın altyapı takımında başlayan ancak birkaç seviye gerilemiş ve amatör futbol oynayan bir orta saha oyuncusuydu. Aslında organizasyona Heerenveen’de oynayan kardeşi Winnie davet edilmişti ama kulübünün yükselme play-off’larına katılımı nedeniyle Winnie seyahat edemedi. Bu nedenle oyuncu listesine kardeşi Jerry eklendi. Uçuş sırasında, Haatrecht biraz uyumak için daha geniş olan acil çıkışa yakın koltuğa geçmek istedi. Bu sebeple Nandlal ile yer değiştirdiler. Bu değişiklik iki adamın kaderlerini de değiştirdi.
Nandlal kaza sonrasını anlatırken, “Başımda ve kulağımda ağrı hissettim” diyor.
“Tamamen karanlıktı. Beni sabahın 5’inde buldular. Koltuğum uçağın ortasındaydı. Emniyet kemerim takılı değildi ve beni bulduklarında kokpitin yanındaydım. Kazadan yaklaşık bir buçuk saat sonra arama ekipleri beni bulmuş.”
Nandlal’ın omurgası kırılmıştı. Hollanda’ya geri gönderilmeden önce Paramaribo’daki hastanede beş gün geçirdi. Bir kısmı tekerlekli sandalyede olmak üzere 14 ay rehabilitasyonda kaldı ve bir daha asla yürüyemeyeceği söylendi. “Tanrıya dua ettim. Ona dedim ki: ‘Biraz yürümeme izin verir misin? Sadece biraz. O zaman kendimi daha iyi hissedeceğim. Futbol oynamak zorunda değilim ama biraz yürümeme izin ver.’” Sonuçta uzun süren tedavilerin sonunda iyileşti. Aksayarak da olsa yeniden yürümeyi başardı. Ekipten hayatta kalan diğer iki kişi Sigi Lens ve Radjin de Haan oldular. Lens futbola veda etmek durumunda kaldı. Kazadan sonra futbol oynayabilen tek kişi De Haan olsa da onun da kariyeri uzun sürmedi. Bir röportajında “7 Haziran’da pek bir şey yapmam” dedi. “19 yaşındaydım ve çok şanslıydım. Üçüncü omurum kırıldı, kürek kemiğim parçalandı ve 7 ay tedavi gördüm. Ancak çok genç olduğum için iyileşme şansı bulabildim.”
Hayatını kaybeden 15 futbolcu şu isimlerdi; Scharmin, Van Dorpel, Knel, Haatrecht, Stienstra, Fraser, Linger, Ruud Degenaar, Lloyd Doesburg, Frits Goodings, Virgall Joemankha, Ruben Kogeldans, Fred Patrick, Elfried Veldman ve Florian Vijent.
Kazayı araştıran komisyon, “kaptanın bariz dikkatsizliği ve umursamazlığı nedeniyle uçağın yaklaşma sırasında yayınlanmış minimum irtifaların altında uçtuğu” sonucuna varırken, suçu “ilgili düzenlemelere uymayan” havayolu şirketine de yükledi. Mürettebatın işe alınması ve istihdamıyla ilgili nitelik ve sertifikasyona ilişkin prosedürler atlanmıştı. Pilot Rogers, uçuşun kaptanlığını yapmaması gereken 66 yaşında bir Amerikalıydı. Surinam havacılık kuralları, 60 yaşın üzerindekileri ticari bir havayolunda sorumlu görevlerde çalışmaktan men ediyordu. Ek olarak, Rogers yakın zamanda yanlış piste inmesi sebebiyle uçuş görevlerinden uzaklaştırılmıştı ve yardımcı pilotu Tobias’ın da sahte kimlik belgeleri vardı. Bu ikili uçağın çok alçaktan geldiğini söyleyen yere yakınlık uyarı sisteminden gelen alarmları görmezden geldiler ve birkaç uyarıdan sonra alarmı kapattılar. ILS kullanımı da dahil olmak üzere çeşitli protokollere uyulmadı.
Kaza alanı bugün bile ulusal bir yas merkezi. Kaybedilenlerin hatırası için bölgeye iki anıt dikildi. Kaza Surinam’da ulusal bir trajedi ve Hollanda’da oldukça iyi bilinen bir hikaye olmasına rağmen; “Busby’nin Bebekleri” felaketi, Superga, Chapecoense veya 1993’te Zambiya takımının yok olmasıyla aynı şekilde düşünülmüyor. Bunun kısmi nedeni, ölen oyuncuların hiçbirinin tanınmış isimler olmaması. Bir diğer neden ise muhtemelen kurbanların çoğunun göçmen olması ve iki kültür arasındaki binlerce kilometrelik uzaklık.
Nandlal olayla ilgili en çarpıcı ve en iç burkan tespitini ise şu şekilde yapıyor, “Kendi kendime her zaman şunu söyledim: Bir uçak kazasından sağ kurtulursan, şansın ne olduğunu bilirsin. Ama oğlum 5 yaşında beyin tümörü yüzünden öldüğünde tam tersinin ne olduğunu da öğrendim. İkisini de biliyorum. Şansın ne olduğunu da biliyorum acının ne olduğunu da. Oğlumun kaybından sonra kazayla ilgili kendimi suçlamayı bıraktım. Sanki hayatta kalmanın diyetini ödemiş gibiydim. Belki suçlu pilotlardı ama ben hayatta kaldığım için uzun süre kendimi suçlamıştım.”