1. Haberler
  2. Dünyadan Futbol
  3. Suudiler neden para saçıyor?

Suudiler neden para saçıyor?

Suudi Arabistan Ligi'ne transfer olan futbolcular
Suudi Arabistan Ligi'ne transfer olan futbolcular
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Suudi Arabistan kulüpleri, futbolculara verdikleri yüksek ücretlerle gündemi meşgul etmeyi sürdürüyor. Peki bunu neden yapıyorlar? Diyagonal Dergi yazarı Cem Arber, 38.sayımızda bu konuyu inceledi.

2017’de dünyanın en iyi satranç oyuncularından biri, Anna Muzychuk, Suudi Arabistan’da düzenlenen Dünya Hızlı Satranç Şampiyonası’na ve Dünya Yıldırım Satranç Şampiyonası’na katılmayacağını açıkladığında bir anda dikkatleri üzerine çekmişti.  Muzychuk, facebook hesabından yaptığı paylaşımda kadınların uyması gereken koşullara atıfta bulunarak; otelin dışına çıkarken ona bir erkeğin eşlik etmesini veya etkinlikte bir kadın olarak kıyafetleri konusunda taviz vermeyi istemediğini vurgulamıştı. Ukraynalı sporcu o tarihte, bu protestosuyla iki dalda elinde tuttuğu dünya şampiyonluğu unvanını kaybetmeyi göze aldığını ve ilkelerinin arkasında duracağını ifade etmişti. Ayrıca favorilerden biri olarak katılacağı turnuvada 2 milyon dolar ödüllü, Suudi Kralı Salman bin Abdülaziz Al Saud’un adını taşıyan kupayı kazanma şansı da yüksekti. The Guardian’ın konuyla ilgili haberine göre, Suudi Arabistan’ın 2017’deki şampiyonalara ev sahipliği yapmak için ödediği rakam 1,5 milyon dolar idi. Basına yansıyan diğer haberlere göre ise Ukraynalı satranç oyuncusu, “Tam bir yıl önce bu iki ünvanı kazandım ve satranç dünyasının en mutlu insanı olmak üzereydim ama bu sefer kendimi gerçekten kötü hissediyorum. İlkelerime sahip çıkmaya, kupalardan ya da para ödüllerinden daha fazlasını kazanmak için bu turnuvayı es geçmeye hazırım.” şeklinde konuşmuştu.

Anna Muzychuk
Anna Muzychuk

Filmi altı yıl kadar ileri sarıp, odağımızı birkaç bin mil batıya yerleştirdiğimizde sporun bir başka dalında Suudi parasının yarattığı farklı bir tartışmaya şahit oluyoruz. ABD Senatosu golf organizasyonu PGA Tour’un Suudi Arabistan tarafından kurulan LIV Golf ile birleşme kararına ilişkin detayları tartışmak için 11 Temmuz’da bir oturum düzenlendi.  ABD’li golf organizasyonu PGA Tour, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman tarafından kontrol edildiği öne sürülen Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonunca desteklenen rakip LIV Golf ile 6 Haziran’da birleşme kararı almıştı. İki kuruluş, PGA Tour ve LIV Golf’ün ticari işletmeleri ve haklarını yeni ve adı henüz belirlenmemiş kar amacı güden bir şirkette birleştirecek anlaşma imzalamıştı. Böylece iki büyük kuruluş arasındaki “tekelleşme iddiaları ve haksız muamele” suçlamalarıyla devam eden davaların ve rekabetin sona ermesi planlanıyordu. Karara, çok sayıda ABD’li senatör tepki göstermiş, Golf Tour’un “ani dönüşü” ve Suudi Arabistan’ın etkisi eleştirilmişti. ABD Adalet Bakanlığı, PGA Tour ve LIV Golf’ün birleşme kararını, ticaret engelleri ve piyasa rekabetini yönetmek için uygulanan “antitröst” yasalarının ihlali kapsamındaki endişeleri nedeniyle soruşturma kararı almıştı. Suudi yönetiminin bu birleşme için 3 milyar dolarlık kaynak aktarmayı taahhüt ettiği biliniyor. ABD’li senatör Richard Blumenthal konuyla ilgili açıklamasında: “Yapılan soruşturma golf oyunundan çok daha fazlası hakkında. Acımasız, baskıcı bir rejimin, kamuoyundaki imajını temizlemek için gerçekten de aziz bir Amerikan kurumunu nasıl etki yoluyla ele geçirebileceğiyle ilgili. Bu ülkede spor her zaman ticaretten daha fazlası olarak görüldü. İşin içinde idealler vardı. Bunlar, çocuklarımıza değerleri öğretmek için kullandığımız, kahramanlarımızı adlandırmak için gittiğimiz, sadece bir bilete para değil zamanımızı ve sadakatimizi de yatırdığımız oyunlardır. Bu ticaretten daha fazlası. Ya da en azından öyleydi.” şeklinde konuştu. Birleşmeyi hararetle eleştiren çevrelere göre yapılan bu stratejik hamle Suudilerin çok büyük golf tutkunu olmasından değil ama batının öyle olduğunun farkındalar. Batılı elitlerin golf sahasında iş konuşmayı ve bağlantılar yapmayı sevdiklerini gayet iyi biliyorlar. Göz alıcı golf tesislerinin ve özel kulüplerin görünenden daha fazlasının sembolü olduğu ve bu oyuncularla ilişki kurmanın kendi imajlarını düzelteceğinden eminler. Batılılar arasında kabul görmek ve bunu da parayla elde etmek istiyorlar. Wisconsin’den Kıdemli Senatör Ron Johnson, oturumda yaptığı açılış konuşmasında Amerikan toplumu açısından son derece hassas bir noktaya parmak bastı. 

Ron Johnson Golf
Ron Johnson Golf

Johnson, “Sayın Başkan, bugün salonda 11 Eylül ailelerinin bazı üyeleri bana yaklaştı ve bana FBI’ın Suudilerin 11 Eylül’deki rolüne ilişkin soruşturmasını özetleyen bir belge verdiler. Bunun ne kadar ağır geldiğini tahmin edersiniz. FBI, Amerika Birleşik Devletleri hükümeti ve Suudi Arabistan hükümeti 11 Eylül ailelerine karşı şeffaf değil ve ben 11 Eylül ailelerini şeffaflık ve gerçeğe ulaşma konusunda tamamen desteklemek istiyorum.” ifadelerini kullandı.

Peki ya futbol?

Suudiler, Suudi Pro Ligi’nde (SPL) oynamak için dünyanın en büyük yıldızlarından bazılarını getiriyor ve bu süreçte çılgınca miktarda para harcadılar. Batıda spor manşetlerini her gün farklı bir futbolcuya yapılan devasa teklifler süslüyor. Portekizli yıldız Cristiano Ronaldo’yu Ocak ayında Riyad merkezli takım Al-Nassr’a getirmek için atılan imza, devasa bir anlaşmaydı. (Haziran 2025’e kadar yıllık 200 milyon Euro). Dünya futbolundaki tartışmasız rakibi Lionel Messi, eğer kabul etseydi Al-Hilal’de top koşturmak için kendisine yılda 400 milyon kazandıracak bir anlaşmayı imzalayabilirdi. Son dönemde diğer yıldızlar, gelir vergisinin yalnızca %20 olduğu bir ülkede astronomik ücretler kazanma şansının cazibesine kapılarak verginin %40 ila %55 arasında değiştiği Avrupa’yı terk ediyorlar. Peki ama Suudiler bunu neden yapıyor? Sürdürülebilirliğe giden bir yol var mı? Ve sporun merkezi temelli şekilde doğuya doğru kayacak mı?

Suudi Arabistan Pro Lig haberleri
Suudi Arabistan Pro Lig haberleri

“The New Arab” sitesinden Bassil Mikdadi, geçtiğimiz günlerde bu soruların yanıtlarını aradığı bir yazı kaleme aldı. Mikdadi’ye göre, Suudi Arabistan ekonomisini çeşitlendirmek ve petrole daha az bağımlı hale gelmek istiyor. Genç nüfusuna (ülkenin %63’ü 30 yaşın altında) yaşam kalitelerini yükseltmek için en iyi futbol ligini vermek istiyor. Ayrıca yaklaşık yüzde 60’ının aşırı kilolu veya obez olduğu söylenen bir nüfus arasında daha sağlıklı bir yaşam tarzını teşvik etmeyi hedefliyor. Bununla birlikte, Suudi Arabistan’ın spor yatırımlarıyla ilgili hamleleri yerli değil daha çok yabancı bir izleyici kitlesi için yapılmış gibi görünüyor. Golfte yaşananlar, Newcastle United’ın satın alınması süreci, yıldızlara saçılan milyonlar… Bunlar sadece domestik hedeflere yönelik atılmış adımlar olabilir mi? Elbette hayır. Suudi milli futbol takımının kısa denebilecek bir süre önce, Dünya Kupası açılış maçında, Dünya Kupası şampiyonu Arjantin’i 2-1 yenerek Dünya Kupası tarihinin en sansasyonel galibiyetlerinden birini alması doğal olarak halkı çılgına çevirdi ve futbola olan ilgiyi arttırdı ancak sadece bu nedenle futbol dünyasında tarlasını satıp soluğu gece kulübünde alan çiftçi gibi para saçmak ne kadar realist bir yaklaşım? Özellikle de veliaht prens Muhammed bin Salman’ın 2018’de kulüplerin birikmiş 333 milyon dolar tutarındaki borçlarını tek kalemde temizlemesini hatırlayacak olursak? Şaşıranlar için şu bilgiyi de verelim; Yapılan bu borç temizleme operasyonundan sonra Kasım 2022 itibarıyla Suudi futbol kulüplerinin borcu yeniden 400 milyon dolar seviyesine ulaşmıştı bile.

Hatırlanacağı üzere on yıl kadar önce Çin, beyhude olduğu ortaya çıkan benzer bir projeye girişmişti. Sonuç ne oldu dersiniz? Çin milli takımının seviyesi yükselmedi, yerel lig yıldız futbolcuları ülkeye getirdi ancak neredeyse hiç Çinli yıldız yetişmedi ve ülkede Batılı sosyal medya platformlarının yasaklı olması nedeniyle yetenekli oyuncular Uzak Doğu’da kayboldu ve giderek popülarite kaybettiler. Suudi Arabistan’da sosyal medyaya erişim var ve nüfus Instagram, Twitter ve YouTube gibi platformlarda aktif biçimde yer alıyor. Öte yandan batı basınının ilerleyen dönemde bu platformları haber kaynaklarına etki edecek kadar ciddiye alıp almayacağı henüz belli değil. 

2027 Asya Kupası, Suudi Arabistan'da
2027 Asya Kupası, Suudi Arabistan’da

2027 AFC Asya Kupası’na ev sahipliği yapacak olan Suudi Arabistan, 2030’da FIFA Dünya Kupası’nın ev sahipliği hakları için de teklif verdi. Bununla birlikte ve en önemlisi, Katar, BAE gibi ülkelerin kulüp futbolundaki nispeten zayıf ataklarından sonra Suudi Arabistan artık oyunda muhtemelen şimdiye kadarki en büyük yıkıcı güç olarak ortaya çıktı. Muhammed bin Selman başkanlığındaki Suudi Kamu Yatırım Fonu (PIF), Suudi Arabistan’ın futbola yatırım yapmasının arkasındaki itici güç durumunda. 2021’de PIF, İngiliz kulübü Newcastle United FC’nin yüzde 80 hissesini satın aldı ve ardından tarihi ancak çoğu zaman orta halli olan kulübü, Premier Lig’de ve Avrupa futbolunda önemli bir rakip haline getirdi. PIF ayrıca 2022’de Londra kulübü Chelsea FC’yi satın alan Ted Boehly liderliğindeki konsorsiyumun da bir parçası. Ocak ayındaki ses getiren Cristiano Ronaldo hamlesinden sonra Karim Benzema, N’Golo Kante, Jordan Henderson ve Ruben Neves gibi diğer parlak isimler de bu yaz Portekizli yıldızı takip ettiler. Suudi kulüpleri, Avrupa’daki rakiplerinin aksine, bir kulübün harcama gücünü kısıtlayan finansal fair play kurallarına bağlı değil. Bu durum, onlara çok fazla üzerinde düşünmeden büyük sözleşmeler dağıtma şansı veriyor. Örneğin, basında yer alan haberlere göre Karim Benzema, Suudi Ligi’nde oynayarak yılda 100 milyon dolar kazanacak.  Yani kulübün en çok kazanan oyuncularından biri olarak forma giydiği Real Madrid’de kazandığından 80 milyon dolar kadar daha fazla.

Suudi Arabistan’ın profesyonel ligi 1976’da başlamış olmasına ve halihazırda Asya’nın en iyi ligleri arasında yer almasına rağmen, son dönemdeki bu hareketlilik devletin direkt müdahalesine ve bu alandaki stratejisine işaret ediyor. PIF’in gayrimenkul bölümü Roshn, 2022’de SPL’nin sponsoru oldu. PIF ayrıca ülkedeki dört büyük kulüp olan Al Hilal, Al Nassr, Al Ittihad ve Al Ahli’nin hepsinde ayrı ayrı yüzde 75 hisseye sahip. Ülkede PIF’e ait olmayan kulüpler bile ya başka devlet organlarına ait (Al-Qadsiah’ın sahibi olan devlet petrol şirketi Aramco gibi) ya da finansal açıdan devletten yardım alıyorlar. Eh, hal böyleyken, dünyanın en iyi liglerinden oyunculara bol sıfırlı teklifler götürmelerinden daha doğal ne olabilir? Ne de olsa veliaht prens belli aralıklarla masaya nakit koyup kulüplerin borçlarını kapatıyor.

Premier Lig CEO’su Richard Masters, baskın bir güç haline gelmesinin zaman alacağını düşündüğü için Suudi Arabistan’ın futboldaki agresif atağı konusunda şimdilik çok endişeli değil. Masters, BBC Sport’a yaptığı açıklamada “Açıkçası yeni bir şeyler oluyor. Saudi Pro Ligi yönetimi, 2030 yılına kadar dünyada ilk 10 lig arasında yer almak istediklerini açıkladı. Ligin ve kulüplerin profilini yükseltmek için oyunculara ve teknik adamlara yatırım yapıyorlar. Profil, rekabet gücü ve sahip olduğumuz gelir akışları açısından bugün bulunduğumuz konuma gelmemiz 30 yılımızı aldı. Sonuçta, Premier Lig gelir açısından yılda 6 milyar sterlinlik bir operasyon ve bu meblağ ligin kalitesini korumak adına yeniden futbola harcanıyor. Tüm iyi ligler, onları destekleyecek gelir akışlarına sahip olmalıdır. Premier Lig, pazardaki konumunu oluşturmak için 30 yıl harcadı. Bu ligde harika bir rekabet var ve bu durum kendi kendini pazarlıyor. Sadece İngiltere içinde değil uluslararası ölçekte de bir etki yarattığımızı biliyoruz. Bunu başarmak kolay değil.” şeklinde konuştu.

İşin aslı, Suudilerin spordaki bu savurganlıklarının nedeni çok daha büyük bir stratejinin parçası: Vizyon 2030. Suudi Arabistan’ın ana kalkınma noktalarından birini temsil eden Vizyon 2030 projeleri, planlama aşamasının bitmesinin ardından pratik aşamasına geçtiğinde spordaki yansımaları da görülmeye başlandı. Elbette sözkonusu adımlar sporla sınırlı değil. Vizyon belgesinde yer alan projeler arasında; The Line, Kızıldeniz, el-Ula, es-Souda ve Alternatif Enerji projelerinin yanı sıra, kamu ve özel sektör ortaklık programı (Şerik) tarafından desteklenen Riyad planı da yer alıyor. Okurlarımızın bilhassa 170 kilometre uzunluğunda inşa edilecek ve düz bir çizgi şeklinde kurulacak karbon emisyonunun olmadığı bir şehir olan The Line projesini incelemelerini öneririm. 2030 yılında Suudi Arabistan’ın bilinenden çok farklı bir ülke olması bir başka deyişle kabuk değiştirmesi için çalışıyorlar. Tam da bu noktada bir zamanlar çalıştığım Dünya Gazetesi’nin değerli kurucusu Nezih Demirkent’i, onun en meşhur ve bilindik cümlesiyle anayım: “Para kazanılır ama itibar satın alınamaz.”

Bakalım neler olacak?

Cem Arber

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir