Antalya deplasmanındaki maçın ilk yarısında Beşiktaş %68 topa sahip oldu. Peki, gümbür gümbür top mu oynadı? Bu sorunun cevabı daha çok “kuru gürültü”. Topa bu denli sahip olduğunuz bir periyotta hem skorda (1-0), hem gol beklentisinde (Beşiktaş xG: 0.34, Antalyaspor xG: 0.48) rakibinizin gerisinde kalıyorsanız, bir anlamda topa boşuna sahip olmuşsunuz demektir. Yazmaktan bizim parmaklarımız nasır tuttu, Şenol Güneş bir umut denemekten vazgeçmiyor. Maxim’li 4-2-3-1 bir kez daha çalışmadı. Aslında devre arası Maxim’i dışarı alıp, Onur Bulut’u sahaya sürmesi kendi yanlışının itirafı gibiydi. İlk 45 dakika sonrası oluşan ortalama pozisyon grafiğinde çok ilginç bir görüntü vardı. Beşiktaş takımında Maxim, Gedson ve Redmond’ın numaraları üst üste binmişti. Bu da siyah-beyazlıların saha içinde kendi kendilerini bozduklarının bir başka kanıtı gibiydi. Enteresandır bir çırpıda aklımıza gelen maçlardan Fenerbahçe ve Galatasaray derbilerinde de Beşiktaş, ikinci yarılarda rayına giren bir takım görüntüsünde idi. Bu maçta da öyle oldu.
İkinci 45 dakikaya başlayan Beşiktaş’ta Redmond’ın forvet arkasına, Onur’un sağ öne geçişiyle taşlar bir nebze yerine oturdu. Aboubakar’ın sahada olduğu şartlarda, Cenk Tosun da oyuncu karakteri gereği gol bölgesine deplase olarak oynadığından Redmond ve Maxim’in tabiri caizse pişti olmalarından daha doğal bir sonuç yok. Hal böyleyken, orta alanda zaaf yaşamanız da beklenen bir gelişme. Şenol Güneş, bilindik uygulamalarda ısrar ederken rakiplerin kalitesinden mi yoksa ligdeki durumlarından mı yola çıkıyor orası muamma ancak her hafta böyle kabustan uyanmak Beşiktaşlıların çok da hoşnut olduğu bir durum değil. Yılların “5 dakkada Beşiktaş!” deyimi bu gidişle 45 dakikada Beşiktaş’a evrilecek gibi. Madalyonu çevirip diğer yüzüne baktığınızda; yarışırken takımı tartmaya, önümüzdeki sezonun fikirsel ve taktiksel açılımını yapmaya devam ettiği için Şenol Güneş’in de haklı olduğu yanlar görülüyor açıkçası. İşbaşı yaptığı günden bu yana 4-2-3-1 üzerinde ağırlıklı şekilde denemeler yaptı, yapmayı da sürdürüyor. Şahsi fikrim transfer döneminde de takımı bu yönde şekillendirmek isteyeceği yönünde. Tüm bunlar yaşanırken, bazı konularda sabit fikirli kalmayıp oyuncu kazanma yoluna gitti ki, aslında kazanan Beşiktaş oldu. Başlarda mesafeli yaklaştığı Masuaku, Saiss, Rosier gibi isimlerin pratikte ne denli iş gören ve büyük takıma ne denli uygun oyuncular olduklarını anlayınca bu oyunculara takımda hak ettikleri yeri vermeye başladı. Ayrıca Şenol Güneş öncesine oranla Beşiktaş’ın takımdaşlık anlamında çok fazla yol katettiği de rahatlıkla söylenebilir. Maç sonu Tayfur Bingöl’ün “Devre arası kampından sonra takımda birlik beraberlik çok arttı” cümlesi bu bakımdan çok değerli. Bunlar az buz kazanımlar değil. Beşiktaş taraftarı bugün “Şenol hoca daha erken gelseydi şampiyonduk” diyorsa, ortada teknik adam açısından yapılmış doğru işler var demektir.
Beşiktaş açısından ligin boyu iyiden iyiye kısalmış durumda. Rakiplerine oranla an itibariyle iki maç fazlası olan siyah-beyazlılar bir haftayı bay geçecek, önümüzdeki hafta da Gaziantep maçından otomatik olarak 3 puan alacaklar. Dolayısıyla kendileri açısından ligin gidişatı çok da ellerinde değil. Kalan maçlar içinde Adana Demirspor deplasmanı zorluk derecesi açısından siyah-beyazlıların önünde derbi kadar önemli bir sınav olarak duruyor. Adana temsilcisi özellikle iç sahada kolay kolay maç veren bir ekip değil. Bu nedenle Beşiktaş’ın kalan maçlarını kazanarak rakiplerinin sonuçlarını beklemesi gereken bu periyotta kayıpsız ilerleyebilmek için lig bitti havasından uzak durması gerekiyor. Bunu neden yazdım? Seyrekleşen fikstür, Azerbaycan’da oynanacak yardım maçı derken mental odağın dağılması söz konusu olabilir. Bu durumda iş bir kez daha Şenol Güneş’e düşecek gibi görünüyor. Bugün Beşiktaş takımının yabancı oyuncuları dahi kötü giden maçlarda “hoca bir şeyler yapar” fikriyatına bürünmüşse, bizim de takımı bir arada tutacak figür olarak Şenol Güneş’i görmemiz normal sayılmalı.