Yaşadığımız acı günlerin gölgesinde bir yandan yaralar sarılmaya uğraşılırken bir yandan memleketi esir alan siyasi çekişmeler biz sıradan vatandaşların gündemini meşgul ediyor. Böylesi bir ortamda futboldan keyif almak zor iş. “90 dakika için derdimizi unutalım” diyerek Beşiktaş – Ankaragücü maçını izlemeye koyulan futbolseverler, gitti geldili bu maçtan zevk almış olabilirler ama Beşiktaş taraftarı özelinde aynı şeyleri söyleyebilmek pek mümkün değil. Vodafone Park’ta oynanan karşılaşmadan siyah-beyazlı ekip, 2-1’lik skorla galip ayrılmış olabilir ancak sahada izlediğimiz takım Beşiktaşlının görmek istediği takım mı bu tartışılır. Bunu kadro anlamında değil oyun bakımından söylüyorum. Özellikle maçın ilk yarısında topa hakimiyetini hissettiren Beşiktaş, bu hakimiyeti rakip ceza sahasına yaklaştıkça kaybetti. Üçüncü bölgede etkili olunan pozisyonlar var ancak bunların büyük çoğunluğu rakibin çıkarken kaybettiği toplar sonrasında yaşandı. Siyah-beyazlıların duran toplar dışında set hücumu yapmakta zaaf gösterdiği görülüyor. Yerleşmiş rakibe karşı Amir – Gedson – Salih gibi bir üçlüyle hücum ettiğinizde, her iki kanadınızda da Cenk ve Redmond gibi kendilerini içeriye atan oyuncular varsa, ceza alanı kalabalıklığında eskilerin “inceci” dediği türen bir yaratıcı futbolcuya ihtiyaç doğuyor. Beşiktaş kadrosuna bu işi yapabilecek oyuncu da alındı: Alexandru Maxim. Gel gelelim, Şenol Güneş sahadaki bu eksiğe rağmen Rumen futbolcuyu 84.dakikaya kadar kenarda bekletti. Maç başı röportajında Maxim hakkında “Zor günler geçirdi. Yavaş yavaş kullanacağız” diyen tecrübeli çalıştırıcı, maç sonunda da “İleride topu tutsun diye oyuna aldım” şeklinde konuştu. Birincisi, zor günler geçiren futbolcu oynayarak mı moral bulur yoksa kenarda oturarak mı bunu Şenol Güneş bizden daha iyi bilir. İkincisi top tutsun diye sahaya attığınız Maxim, uzatmalarla birlikte 10 dakikada “10 numara nasıl oynanır?” konulu konferans verdi.
Açıkçası Şenol Güneş Beşiktaş’a cebinde transfer istediği bölgeleri yazdığı not defteriyle birlikte geldi. Bugün gelinen noktada sol kanat dışında bu transferlerin yönetim kurulu tarafından eksiksiz yapıldığı görülüyor. Vincent Aboubakar, Amir Hadziahmetovic, Omar Colley, Onur Bulut, Alexandru Maxim gibi futbolcular Şenol Güneş’in istediği bölgelere yapılmış transferler. Hal böyleyken, Beşiktaş’ın zaten pek bir hedefinin kalmadığı sezonda artık bahanelerden sıyrılarak taraftarını mutlu edecek futbolu oynaması, bunu yaparken de saha sonuçları anlamında seri yakalaması gerekir. Bugün Mert Günok’un üst düzey konsantrasyonu ile çıkardığı top olmasa belki de pozisyon üstünlüğüne rağmen puan kaybedilecekti. Ayrıca tecrübeli teknik direktörün Saiss ve Rosier ile ilgili ne düşündüğünü merak ediyorum. Sildi mi yoksa kazanmaya mı çalışıyor bunu ilerleyen dönemde göreceğiz ki, bu iki futbolcunun kolay silinecek oyuncular olmadığını düşünüyorum.
Yenilere gelirsek, Colley fizik üstünlüğünü kullanarak oynayan bir stoper. Atletizmi yanında 5 yıllık İtalya macerası da ona mental anlamda çok şey katmış. Buna rağmen lider bir stoper mi diye soracak olursanız bence değil. Hadziahmetovic’i, süsleyip püslemeden işini yapmasıyla tanıyoruz ki, bugün de öyle yaptı. Duran topları etkili kullanıyor. 12,6 kilometre ile sahanın en çok koşan ismi oldu. Onur Bulut, Alman altyapısının hakkını veren topla ilişkisi üst düzey bir bek. Buna rağmen hız/çabukluk konusunda Rosier’e göre dezavantajı var. Maxim’i çok kısa süre izledik ama ligimizin zaten tanıyoruz. Bana göre Beşiktaş’ın hücum kabızlığına çare olabilecek tek isim. Şenol Güneş gibi her zaman A planı 4-2-3-1 olmuş bir hocanın onu kullanarak ofansif anlamda çok daha efektif bir takım yaratması mümkün. Umarım kendisi Amir’in 6, Gedson ve Salih’in 8 olduğu 4-3-3’te Gedson’a özgürlük vererek oyun kurulumu yaptırma sevdasından en kısa sürede vazgeçer. Ligin boyu kısalıyor, transfer dönemi kapanıyor. Gelen giden belli. Bahaneler biterken, tribünde kimse kısır futbol ve iş kazaları izlemek istemiyor.