Beşiktaş, henüz 6.dakikada 1-0 geriye düştüğü Sivas deplasmanında ilk devreyi isabetli şut atamadan 0.11 gol beklentisiyle tamamladı. Aslında görmek isteyen için sadece bu istatistikler bile siyah-beyazlı takımın durumuna dair çok şey anlatıyor. “Colley ve Amartey’in dönüşleriyle defans biraz toparlanır mı?” soruları sorulurken, yenen gole Colley’in kaptırdığı top sebep oldu. Zaynutdinov’dan seken top Ersin’i yanıltınca ihale de biraz Ersin’e kalmış oldu. Halbuki, genç kalecinin sadece ilk devrede önlediği 2 net gol pozisyonu var. Golden sonra Beşiktaş’ın oyuna ağırlığını koymasını bekleyenler bir kez daha hayal kırıklığına uğradılar. Yine yana ve geriye yapılan paslar, kaplumbağa hızında hücum çıkışları… Hücumdaki statikliği size şöyle anlatayım. Beşiktaş hücumlarında ikinci ve üçüncü bölge arasındaki alanda, yani rakip yay civarı ve gerisinde rahatlıkla organik tarım yapabilirsiniz. Kimsenin ayak bastığı yok. O bölgeye Salih bir kez hücum koşusu yapıp topla buluştu, Beşiktaş penaltı kazandı. Pozisyon bana göre penaltı. VAR hakemi Serkan Tokat; Talat ve Metin Tokat’ın muhteşem(!) hakemliklerini anmamıza vesile oldu.
İkinci devrede Beşiktaş daha etkin takım gibi görünse de buna sebep olan daha çok Sivasspor’un oyunu kendi yarı sahasında kabullenmesiydi. Teknik direktör Fernando Santos’un bu yarıda gol umudu olarak sahaya 2005’li Yakup Arda Kılıç ve 2007’li Mustafa Erhan Hekimoğlu’nu sürmesi bence saha içinden çok saha dışına, Vişnezade mahallesi civarına bir mesajdı. Hasan Arat yönetimi bu mesajı doğru okursa ne ala, yok eğer kulaklarının üzerine yatmayı seçerlerse, geçtiğimiz hafta Santos ile ilgili yaptığımız tespit gerçekleşmeye bir adım daha yaklaşacak demektir. Beşiktaş, son 3 lig maçında rakiplerine hiç gol atamadan kalesinde 5 gol gördü. Aldığı puan yazıyla bir. Mevcut gidişat gösteriyor ki, siyah-beyazlı takımın ligi üçüncü bitirmesi, gerçekleşmesi zor bir hayal. Kupa deseniz orada da pek başarılı olabileceklerini zannetmiyorum. Tüm bunların ışığında ve Beşiktaş camia halinde sabırtaşına dönmüşken, yönetimin bir yol ayrımına geldiğini söylemek lazım. Hasan Arat ve kurmayları bir seçim yapmak zorundalar. Ya giderek kısalan transfer döneminde takımın havasını değiştirecek 2-3 oyuncuyu acilen takıma kazandıracaklar ya da bu sezonu feda ettiklerini ve yaz transfer döneminde takımı yeniden yapılandıracaklarını camiaya lisan-ı münasiple açıklayacaklar. Şu anda büründükleri sessiz ve işlevsiz görüntü, kendilerine öfke ve eksi kredi olarak dönmekten başka hiçbir işe yaramıyor. Hatta taraftara fena halde Ahmet Nur Çebi’nin işbilmez ve atıl yönetimini hatırlattıklarını ben “dost acı söyler” şiarından hareketle kendilerine belirteyim. Beşiktaş transfer yapmak zorunda mı? Evet. Bu transferleri kış transfer döneminde yapmak zorunda mı? Bence hayır. Yeter ki, taraftarınızı ciddiye alıp, onlara meseleyi doğru anlatmayı başarın ve beklentiyi doğru şekilde düşürün.
Beşiktaş, ligin 23.haftasını +2 averajla geçiyor. Dış sahada mağlubiyet sayısı, galibiyet sayısından fazla. Deplasmanlardaki averajı ise -3. İki ezeli rakibinizden puan anlamında +20, averaj bakımından +30 fark yemiş durumdasınız. Büyük takımlar zaman zaman böyle sezonlar yaşarlar ancak Beşiktaş son yıllarda kriz yönetimi bakımından sürekli sınıfta kaldığından bu tatsız sezonlar da süreklilik arz etmeye başladı. Beşiktaş kongresinin beklentisi yıldız transferden ibaret olsaydı seçimi Serdal Adalı kazanırdı. Hasan Arat’a gösterilen teveccüh; kendisinin vizyon, marka değeri, kriz yönetimi, finansal yönetim, ulusal ve uluslararası iletişim gibi konulardaki vaatlerinden dolayıdır. Bugün gelinen noktada krizi iyi yönetemiyor olduklarını görüyoruz. Beşiktaş’ın iletişimi maalesef her maç sonunda Feyyaz Uçar ve futbolcuların mikrofon başına gelip “taraftarımızdan özür diliyoruz” söylemine indirgendi. Eğer kongre öncesi “Ben 204 ülkede istediğim kapıyı 10 dakikada açarım” diyorsanız, transfer döneminde “Ben futbol şubesini Feyyaz ile Samet’e bıraktım” deme lüksünüz de yoktur. Takım bu kadar kötü giderken camianın başı olarak çalkantıyı durduracak açıklamalar yapmak yerine ortalarda görünmemenin bir anlamı da yoktur. Kurumsal yapı böyle bir şey değil en azından Türkiye şartlarında.