Beşiktaş’ın iç sahada karşılaştığı Pendikspor karşılaşmasının ilk devresi sona erdiğinde kendi kendime şunu düşündüm: “Bu takıma skorer oyuncu lazım.” Yüzde 70’e 30 gibi bir oranla topa sahip olduğu, rakip Pendikspor’un sadece iki kez ardışık 4 ya da daha fazla pas yapabildiği bir ilk yarıyı siyah-beyazlılar, “bu maçı kazanırım” hissiyatını tüm izleyenlere vermelerine rağmen duran toptan attıkları golle 1-0 önde kapattılar. Şu bir gerçek ki, Beşiktaş’ta hücum yükünün büyük kısmı Aboubakar’ın omuzlarına binmiş durumda. Yıldız futbolcunun gerisindeki Onur – Gedson – Muleka üçlüsü zaman zaman ofansif katkı vermelerine karşın şampiyonluk kovalayacak bir hücum istatistiği ortaya koyabilmeleri zor. Bu nedenle Beşiktaş’ın hedeflerine ulaşabilmesi, gol yükünün orantılı biçimde dağıtılabilmesine bağlı görünüyor. Sergen Yalçın ile gelen şampiyonlukta her iki kanattaki Cyle Larin ve Rachid Ghezzal’ın bu yöndeki katkılarını anımsayacak olursak, tespitin doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında bir fikir sahibi olabiliriz. Şimdilik hücum oyuncularına serbestlik verip onları gezdirerek markajdan çıkarmayı ve böylelikle hücumları çeşitlendirmeyi düşünen Şenol Güneş; ilerleyen dönemde Rebic, Chamberlain, Rashica gibi oyunculardan verim almak zorunda gibi görünüyor. Aksi halde gol, ya Aboubakar’ın şapkadan tavşan çıkarmasına ya da duran toplara kalıyor. Hepimiz biliyoruz ki, tecrübeli teknik adamın gönlündeki Talisca bu sorunun ilacı ama onu da alıp getirmek kolay değil.
Maçın ikinci yarısında oyunun gidişatının bu denli değişeceğini bilse, Şenol Güneş yine aynı hamleleri yapar mıydı merak içerisindeyim. Bu açıdan değerlendirildiğinde Şenol Güneş’i elindeki tüm silahları sahaya sürdüğü için ne kadar eleştirebiliriz? Öte yandan, bu hamleler, birlikte oynama pratiği hiç olmayan bir 11’in başı kesik tavuklar gibi sahada sağa sola koşturmalarına yol açması bakımından düşündürücü. Tabi burada suçlu Güneş mi yoksa transferi yetiştirip hocanın eline zamanında veremeyen yönetim mi? Bu sorunun cevabını merak edenler geçtiğimiz hafta Karagümrük maçından sonra kaleme aldığımız yazıyı okuyabilirler. Elbette hakem Kadir Sağlam pozisyona oralı bile olmamışken, ucuz penaltıyı VAR’da icat eden (!) Koray Gençerler de suçlulardan bir tanesi. Süper Lig’in her maçında bu tip en az bir iki pozisyon oluyor. VAR’da oturanlar sanırım yaranmak istedikleri mecranın tıynetine göre karar uydurmak durumunda kalıyorlar. Bir gün önce oyuncunun ayağına basıldığını gol kararından beş dakika sonra ekrana gelen görüntülerden öğrendik. Görünüşe göre herkes de normal karşıladı. Muhtemelen bu penaltıyı da normal karşılayacaklardır.
Gelelim, işin futbolcu boyutuna. Bana göre bir suçlu da onlar. Ezici bir hakimiyetle oynanan ilk yarıda fark yapıp maçı kopartma şansları varken rölantide oynayıp, nasılsa kazanırız havasına girdiler. İkinci yarıda yoğun fikstürün etkilerini üzerilerinde hissedeceklerini bilmelerine rağmen. Üstelik Neftçi Bakü maçında “futbol laubalilik kaldırmaz” şiarına örnek olacak bir maçı çevirmek durumunda kalmışken. Ard arda oynadıkları iki maçtan ders almaları kendi lehlerine olur. Bu noktada hocayı da ayırmıyorum. Her ne kadar temel suçlu olarak Ahmet Nur Çebi yönetimini görsem de hocanın işleyen takımı bu kadar rahat bozması kabul edilebilir değil. Örneğin, Rosier sakatlanıp sahaya yığılmadıkça dışarı alınmaz. Hoca yabancı oyuncuya yer açmak istiyorsa başka alternatiflere bakmalı. Rosier çıktıktan sonra Onur Bulut’un o bölgede işin savunma yönünü Rosier kadar kotaramadığını gördük. Keza, Hadziahmetovic. Pendikspor karşısında geçmiş maçlara oranla sönük görünmesine rağmen, topun Beşiktaş’ta kalmasındaki ana etkenlerden biri Bosnalı futbolcu. O çıktıktan sonra topun daha çok Pendikspor hakimiyetinde olması benim için sürpriz değil. Hocanın bu konuyu da düşünmesi gerekir. Johann Cryuff’un meşhur cümlesidir; “Top bizdeyken, onlar gol atamaz” Top Beşiktaş’ta kalıyorsa, Hadziahmetovic sahada demektir.