7.hafta mücadelesinde Olimpiyat Stadında İstanbulspor’a konuk olan
Beşiktaş’ta maç öncesi kafalardaki soru işaretlerinden biri, geçen 6 haftada sadece
iki gol atabilen rakibin 6 maçın 5’inde gol yiyen siyah-beyazlı defansa gol atmayı
başarıp başaramayacağı idi. Teknik direktör Valerien Ismael; defansta Tayyip
Talha’yı sağ stopere yazmış, kalede ise Ersin Destanoğlu’na dönüş yapmıştı. Kağıt
üzerinde gayet mantıklı görünen bu tercihlerin sahadaki beklentilerle örtüşüp
örtüşmeyeceği elbette merak konusuydu. Tıpkı geride kalan 6 haftada maçları
şirazeden çıkaran hakemlerin yeni icraatlara imza atıp atmayacağı sorusu gibi.
Josef’in takıma dönerek 6 numaraya yerleşmesiyle, Salih ve Gedson’un iki 8 olarak
sergileyecekleri ofansif performans da maça dair bir başka soru işaretiydi.
Maç başında fark edilen en büyük değişim, Beşiktaş’ın şok preslerin ve önde
baskının şiddetini azaltıp, hatta yok edip rakibini ikinci bölgede karşılamaya dayalı
bir anlayışa geçmiş olmasıydı. Sanıyorum altı haftada yenilen 8 gol, Beşiktaş teknik
kurmaylarını çözüm arayışına itmiş olacak ki, bloklar arasını sağlam tutacak ve
rakibi kendi yarı alanında karşılayacak bir anlayışa büründüler. Bu disiplinli takım
savunması arayışının, siyah-beyazlıların ligin ilk haftalarında bizlere gösterdiği
hücum fırtınasını törpülediği açık. İlk devre siyah-beyazlılar açısından dört isabetli
şutla tamamlandı, bunlardan ikisi gol oldu. Bu şut istatistiği, bu haftaya kadar
kaydedilmiş en düşük sayıydı. Öte yandan, maçın ilk 25-26 dakikalık bölümünde
takımların iki kaleci şanssızlığında birer gol bulmalarında organize atak
emarelerinin olmayışı da dikkat çekici. Beşiktaş’ın ilk devrede yerleşik savunmaya
yaptığı nadir hücumlardan birinde, Masuaku’nun solosu Gedson’un asistiyle
taçlanınca siyah-beyazlılar, skor üstünlüğünü yeniden ele geçirip ilk devreyi de
önde kapattılar.
İkinci devrenin hemen başında Tayyip Talha’nın sakatlanması, yabancı kuralıyla
bağlantılı olarak Rosier’in de dışarı alınmasına yol açtı çünkü Adam Murray’ın
tercihi Welinton oldu. Açık söylemek gerekirse, Welinton Necip’ten daha iyi bir
stoper değil. Hadi Necip yerli kontenjanından ve birçok bölgeyi yedeklemesinden
dolayı kadroda olması olağan bir futbolcu ancak Welinton için benzer şeyler
söylemek pek mümkün değil. Nitekim Brezilyalı oyuna girdikten sonra Beşiktaş’ın
savunmadan çıkışları önemli ölçüde sekteye uğradı. Giderek artan faul düdükleri,
her geçen dakika düşen tempoya açıkçası kenar müdahaleleri de çare olmadı. Öyle
ki, Adam Murray’nin 78’de yabancıların “diamond”, bizim kamuoyunun “baklava”
tabir ettiği dizilişe dönmesi, siyah-beyazlıları rakip kaleye itmek bir yana, Beşiktaş’ın
sahasında eksik yakalanmaya başlamasına yol açtı. Böyle bir pozisyonda
Welinton’un faulü, İstanbulspor’un frikik golü skoru 2-2’ye getiriverdi. Burada bir
vuruş becerisinden bahsedilebilir ama Ersin’in kimseye çarpmayan topta adeta
kontrpiyede kalması da enteresandı. Geçen haftaki yazımızın sonunu “Problemi
eldivenlerin sahibinde aramak gerek” şeklinde bağlamıştık. Açıkçası Beşiktaş
kalecileri bu şekilde gol yemeye devam ettikçe, takımın onları tolere etmesi
mümkün değil. Siyah-beyazlılar, 7 haftada rakip filelere 16 gol göndermişler. Bu
maç başına yaklaşık 2.3 gol yapar ki, şampiyonluk hedefindeki takımlar için gayet
tatmin edici bir rakam. Öte yandan, yenilen gol hanesindeki 10 sayısı bir yana,
kaleyi bulan her 3 şuttan ikisinin gol olması (%67) birinci, ikinci sınıf değil Bölgesel
Amatör Lig alt sıra takımlarındaki kaleci performansı.
Naçizane benim gördüğüm, Valerien Ismael’in kendi oyun karakterinden taviz
vererek soruna çözüm aradığı şeklinde. Başakşehir maçının belli bölümlerinde ve
Bu maçın tamamında sahasına yerleşerek savunmayı denedi ve bu da Beşiktaş’ın
ilk haftalara oranla silik görünmesine, bir diğer deyişle üretememesine yol açtı.
Kaldı ki, bu maçta Adam Murray’nin kritik anlarda oyuna müdahaleleriyle sınıfta
kaldığını belirtmek gerekiyor. Açıkçası Mert Günok’un küllerinden doğup kaleyi
sağlama almasından başka bir çare görünmüyor Beşiktaş açısından. O da ne kadar
mümkün şimdilik muamma.